27 Mart 2013 Çarşamba

Dijital Çağda Tüketici Hakları

Sosyal medyanın etkileri her geçen gün farklı şeyleri içine alarak büyümeye devam ediyor. Önceden tüketicilerin haklarını savunacakları alanlar etkisiz ve kısıtlı iken artık tüketiciler sosyal medya aracılığı ile kendi haklarını etkili bir şekilde savunma imkanı bulabilmektedirler.
İnternet üzerinde tüketici haklarıyla ilgili yapılanların en başında tüketici haklarıyla ilgili verilen bilgiler olmuştu. Daha sonra da şikayetlerini dile getirebilecekleri bir platform oluşturuldu. Bu sayede tüketiciler internette hem tüketici haklarıyla ilgili bilgi alabiliyorlar ve başka sitelerde de şikayetlerini dile getirerek, internet sitesinde yayınlayabiliyorlardı. Bu sayede tüketicinin yaşadığı sorunun alınan ürünün sorumlusu tarafından hızlı bir şekilde çözülmesi dijital çağın tüketici haklarına ne kadar olumlu etki ettiğinin en büyük örneğidir. Şikayet platformların da çözümlenen şikayetlerin arşivine ziyaretçilerin ulaşabiliyor olması sayesinde markalar hakkında bilgi alabiliyorlar.
Bunun yanında özellikle Twitter, Facebook gibi sosyal ağlarda dile getirilen firma-ürün şikayetlerinin paylaşımları eskiye oranla büyük bir artış göstermektedir. Bu şikayetlerde firmanın resmi Twitter, Facebook hesabı üzerinden anında dönüş yapılarak cevaplanıyor ve sorunun çözümü için bir adım atılıyor. Bunlara bağlı olarak müşteri memnuniyeti artıyor. Sorunların çözümünün bu kadar hızlı oluşunu sosyal medya ya bağlayabiliriz.
Ayrıca sosyal medyada yapılan şikayetlerin ve memnuniyetsizliklerin belirtilmesi firmalar açısından bazen kötü sonuçlar doğurabiliyor.
Sonuç olarak, dijital çağda tüketici haklarını özetlemek gerekirse tüketicilerin sosyal medya aracılığı ile çevrelerini ve firmaların potansiyel müşterilerini olumlu veya olumsuz etkileyebilmeleridir.

26 Mart 2013 Salı

DİJİTAL TÜKETİCİ HAKLARI

     

Sosyal medya etki alanlarını gün geçtikçe arttırmaya devam ediyor. Artık tüketiciler haklarını sosyal mecralarda da arayabiliyorlar ve şikayetlerini rahatlıkla bildirebiliyorlar.
       İlk olarak internet üzerinden çeşitli siteler dahilinde tüketici haklarına dair bilgiler yayınlandı. Tüketiciler bu kanallar üzerinden haklarını öğrenebiliyorlar ve başka sitelerde şikayetlerini dile getirebiliyorlar. Yine site içinde bulunan firma yetkilileri, şikayetler üzerine kullanıcılara cevap verebiliyorlar. Bu şekilde mevcut müşteri kitlesi ve potansiyel müşteri kitlesi ürünler ve markalar hakkında bilgi alabiliyorlar. Özellikle son zamanda Twitter üzerinden dile getirilen firma-ürün şikayetlerinin paylaşımları artış göstermekte. Bu şikayetler yine firmanın resmi Twtitter hesabı üzerinden anına yanıtlanıyor ve müşterilere geri dönüş yapılıyor. Bu sayede müşteri memnuniyeti artıyor. Bu sosyal mecralarda şikayetlerin ve memnuniyetlerin belirtilmesi firmalar için bazen avantaj bazense dezavantaj olabiliyor. Fakat bu konunun en önemli noktası müşterilerin sosyal bir mecrayı kullanarak çevrelerini ve potansiyel müşterileri etkileyebilmeleri...

25 Mart 2013 Pazartesi

Dijital Çağda Tüketici Hakları

    Dijital Çağ’da sosyal medyanın gelişmesi ve yaygınlaşması ile beraber tüketici haklarının şirketlerce daha fazla önem verilen ve dikkate alınan bir konu olduğunu rahatlıkla gözlemleyebiliriz. Son yıllarda sosyal medyanın kullanılma amaçlarından biri de tüketicilerin uğradığı haksızlıkları kolaylıkla bu mecralarda dile getirmesi, sesini duyurabilmesi ve sonucun da mağduruiyetini bu mecralar yoluyla ile kolaylıkla giderebilmesi. Bundan önceki yıllarda insanlar mağduriyetlerini anlatacak merci veya kişi bulamazken yada anlattıkları mercilerin artık robotlaşmış cevaplarını duyup devamında bu yaşanılan süreçte kendi içlerine kapanıp mağduruyetini unuturken dijital çağ ile beraber çok farklı bir yol izler oldular. Dijital çağ ile beraber insanlar haklarının peşinden koşan, takipçi, sorumlu bireyler haline geliyorlar. Geçmiş yıllarda sesini duyuramadıklarını bu sorunları internet sayfalarında bir takım sosyal mecralar da (twitter , facebook ) kolaylıkla dile getirip mağdur olmalarına neden olan insanları,kurumları,markaları ifşa edip onların itibarlarını kolaylıkla zedeleyebiliyorlar.Bu gibi durumlar insanlar, markalar , şirketler için oldukça tehlikeli bir durum olduğundan insanlar markalar bu şikayetleri oldukça dikkatli takip ediyorlar.Sosyal medya da yazılan bir yazı insanlar arasında dağılıp şirketlerin itibari için korkutucu boyuta gelebiliyor. İnsanların böylesine büyük markalar, kurumlar karşısında kolaylıkla sosyal medyada örgütlendğini görebiliriz. Önceki yıllarda sesini duyurabilecek bir mecra bulamazken dijital çağ ile beraber sosyal medyada herkes gazeteci,köşe yazarı, blog yazarı. İtibarlarını korumak adına onlarca strateji üretip onlarca para harcayan bu markalar böylesine bir düzenin önüne geçemeyeceği için sosyal medya alanında kendileri için şikayette bulunan her insan elma şekeri dağıtan pozisyonunda.Onlarda farkında ki böylesine büyük bir dalganmanın markanın itibarini sarsıcağı bunun da markanın popüleritesine saygınlığına  olumsuz yansıcağını bilince olduklarından dijital çağ bu gibi kurumlar, markalar için oldukça tehlikeli gözüküp tüketici adına ise kolaylıkla hakkını arayabileceği bir mecradır.

   Son olarak İsanbul Bilgi Üniversitesi’nde bilgiprcc sohbetlerine katılan Sabancı Holding Kurumsal İletişim Direktör’ü Sn. Suat ÖZYAPRAK ‘ın sosyal medya ile ilgili bir sözünü hatırlatmak isterim. Özyaprak “Sosyal medyada yediğinden fazla gol atman gerek” sözü ile sosyal medyanın böylesine büyük şirketler ve markalar için ne denli önemli ve tehlikeli bir mecra olduğunu bu sözleri ile vurgulamıştır.

22 Mart 2013 Cuma

Polimeks İnşaat


Türkiye'nin en büyük Yurtdışı Müteahhitlik şirketlerinden Polimeks İnşaat, Mimar Erol Tabanca tarafından 1995 yılında kuruldu. 12 yılda 54 projeye imza atan şirket, 2 milyar 253 milyon dolar değerinde olan Aşkabat Uluslararası Havaalanı projesinin anahtar teslimi ihalesini kazandı. 2016’da tamamlanması planlanan projenin inşası sırasında yaklaşık 20 bin kişiye istihdam sağlanması hedefleniyor. 350 milyon dolarlık projeyi de önümüzdeki 1.5 yıl içinde bitirecek. Ayrıca Moskova’da Cem Boyner ve Ethem Sancak ile ortak Boyner mağazası açan Erol Tabanca, yine aynı isimlerle 'Polimed' adında bir eczane zinciri kuruyor.

Bu büyük projelere imza atan şirketin kuruluş hikayesi, Erol Tabanca'nın 1992 yılında gittiği Türkmenistan yolculuğuna dayanıyor. İçinde tost ekmeğinden, tuvalet kağıdına 90 kiloluk valiziyle Türkmenistan yoluna çıkan Tabanca'nın buradaki ilk işi Sağlık Bakanlığı'nın küçük bir kaldırım yenileme işi oldu. Bu iş Tabanca'ya göre çarkın dönmesini başlattı ve ardından bir bakanlık binasının yenilenmesi, park işi ve Mari'de pazar yeri yapıldı. Bu pazar yerinin açılışına gelen ve yapılan işi çok beğenen Cumhurbaşkanı, açılışta Tabanca'ya yeni projelerden söz etti ve proje hazırlamasını istedi. Daha sonra Türkmenistan'da, 12 yılda 300 milyon dolarlık iş yaptı.

Polimeks, inşaat sektörünün prestijli yayınlarından olan Engineering News Record (ENR) Dergisi tarafından yayınlanan "Dünyanın En Büyük 225 Uluslararası Müteahhidi" sıralamasında 56'ıncı; Türk Firmaları arasında ise birinci sırada yer aldı. Ayrıca şirketin tamamladığı projelerden olan Türkmenistan'daki Bağımsızlık Anıtı ve Tarafsızlık Anıtı'nın resmleri, Türkmen parası 10 bin Manat’ın üzerinde bulunuyor.

21 Mart 2013 Perşembe

BİR DOST TEKNOLOJİ HİKAYESİ..

 "Vestel olarak faaliyetlerimize kuruluş yılımız 1984’te başladık. Zorlu Holding bünyesine katıldığımız 1994 yılından beri ise üretim gücümüzü, ihracatımızı ve sahip olduğumuz pazar payını katlayarak artırmayı sürdürüyoruz." işte böyle başlamıştı Vestel'in hikayesi şu anda Türkiye'nin en bilinen ve itibar sahibi 10 markası arasında yer alan bir kuruluş. 

Bakalım Vestel bugüne kadar neler yapmış ilk kuruldukları yıldan itibaren 29 yıllık marka geçmişin de nelerle anılmış ..
Vestel 'in hikayesi Zorlu holding ile kesişmeden önce Vestel'in asıl sahibi 1984 yılında Vestel'i kuran  Asil Nadir Dünya çapında ünlü olan bir iş adamıdır.( İlk kurulduğunda Vestel'in %74.81 hissesi Hollandalı bir holdinge aittir. ) Vestel’in kurulduğu yıl Asil Nadir Sunday Times gazetesinde Dünyanın en zengin 11 iş adamı içinde gösterilmiştir. Peki ne oldu da bu en zenginler arasında gösterilen patron Vestel şirketini Zorlu holding’e kaptırdı? Cevap çok basit Türkiye'de yaşayınca yolsuzluktan batan şirketlere alışıyor insan, Vestel'in de hikayesi aynı ancak tek bir farkı var ki o da şirketin son demlerini yaşarken Zorlu holding bünyesine katılması. Vestel markası için Zorlu holding bünyesine katılmak, yeni bir Dünya’nın kapılarının açılması demekti. Yıllar içinde Zorlu holding bünyesine kattığı Vestel'i büyüttü ve yüksek ciro hedefli bir şirket haline getirdi.
 E şimdi sormazlar mı adama ne oldu nasıl oldu da bu şirket böyle zor bir durumdayken şu anda Türkiye'nin en hatırı sayılır şirketleri arasına girmeyi başardı. Burada da Zorlu holding'in ki Vestel şirketini ilk aldığında Zorlu holding çok fazla bilinen bir şirket olmamasına rağmen, şirket olarak benimsedikleri politikayı uygulayıp, canla başla çalışarak her geçen gün kendini yenileyip, daha iyisini yapmaya çalıştığını görebiliriz. Bir şirketin hatırı sayılır bir şirket olabilmesi için ilk önce çalışanlarına değer vererek onlara kişisel gelişim ve eğitim imkanı sunarak, gerekirse ödüllendirerek çalışanlarının yüksek motivasyonunu sağlaması gerekir ki çalışanlardan aldığı verim artsın ve müşterilerin daha memnun olmasını sağlasınlar. İkinci olarak ise bir şirket sürekli kendini yenilemeli gelişen ve değişen çağa ayak uydurmasını bilmelidir. Vestel bu yukarıda saydığım iki maddeyi de doğru bir şekilde yerine getirdiği için bugün itibar sahibi markalar arasında yer almakta. Ancak tabi ki bir markanın itibar sahibi olması için bundan daha fazlası gereklidir ve Vestel bunu görür, ürün yelpazesinde tasarım harikası ve çevreye dost olan teknolojik ürünleri bulundurur. Bir markanın itibar sahibi olabilmesi için onlarca bileşen vardır ki saymakla bitmez fakat bana göre bu söylemiş olduğum ilk üç madde en önemli maddeler, bir şirket size kendinizi önemli hissettirmiyor ve sizinle ilgilenmiyorsa bu günümüz Türkiye’sinde bu şirketin yok olmaya mahkum olduğunun bir göstergesidir.
Şimdi biraz da Vestel 'i araştırırken en çok dikkatimi çeken olaylara gelelim. İhracatta üst seviyede bulunmaları, Türkiye'de ve Dünyada birçok şirkete sahip olmaları ve en önemlisi AR-GE bölümüne çok fazla yatırım yaparak kendilerini geliştirmeleri Vestel’in gelişime ne kadar emek harcadığının kazandığı itibarı hak ettiğinin bir göstergesi benim için. Fakat Günümüz Türkiye’sinde itibar sahibi olmak için çok fazla şey gerekli demiştim. Bunlardan biri de bir şirket itibar sahibi olmak istiyorsa sosyal sorumluluk projeleriyle halkına destek olmalı. Vestel’in seçtiği sosyal sorumluluk alanı çevre ve Vestel diyor ki : “Çevre dostu olmanın bir tercih değil, herkes için bir zorunluluk olduğuna inanıyoruz. Daha iyi bir gelecek için sadece yeni teknolojiler geliştirmenin yeterli olmadığını biliyor, dünyamızı koruyacak çözümler üretiyoruz.
Bu yüzden, teknolojilerimizi enerji kaynaklarımızı daha verimli kullanacak, daha fazla geri dönüştürülebilir malzeme içerecek, ozon tabakasına daha az zarar verecek şekilde durmaksızın geliştiriyoruz.” ( E kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz Vestel o kadar kazancın var bir zahmet artık çevre dostu teknolojiyi de üretiver yani )
 Dost teknolojisiyle tasarımıyla ve yaptığı daha birçok şeyle neden itibar sahibi olduğunu kanıtlayan ve bu itibarını kazandığı tasarım ödülleriyle taçlandıran Vestel umarım bu çizgisini bozmadan daha uzun yıllar bizim için teknoloji üretmeye devam eder. 

20 Mart 2013 Çarşamba

Hedefimiz Süt


“Bizim hedefimiz sütçü olmak, tek olmak. Biz hala o yoldayız” diyor Sütaş’ın kurucusu Sadık Yılmaz. Lozan mübadelesinde Türkiye’ye gelip Aydın da devletin verdiği yere yerleşemeyip Karacabey’e yerleşen Kimikirli Celaleddin Bey’in hikâyesi aslında Sütaş.

Karacabey’e yerleştikten sonra muhtarlık yapmaya başlayan Celaleddin Bey muhtarlığının yanı sıra geniş çapta hayvancılık da yapıyordu. Beşi erkek ikisi kız olmak üzere 7 çocuk babası olan Celaleddin Bey hepsinin okumasını istiyordu fakat lise yıllarında tifo olan Sadık bu hastalık yüzünden eğitim hayatını bıraktı ve babasına yardım etmeye başladı. Yazları babasının arkadaşının manifatura dükkânında çalışmaya giden Sadık bir arkadaşının tuhafiye dükkânı açmasına da yardımcı oluyordu. Bu açılış gerçekleşmedi ve Sadık babasından bu dükkânı kendisine almasını ve tuhafiye işine girmek istediğini söyleyip 1946 da tuhafiyecilikle ticaret hayatına başladı.

O dönemde Bursa da iki büyük süt imalatçısı vardı ve iki firma ihalelere girer sütçülüğü idare ederlerdi.  Celaleddin Bey’in hayvancılıkla uğraşması ve muhtar olması dolayısıyla bu iki sütçüylede tanışıklığı ve biriyle de dostluğu vardı. 1958 de bu firmalardan biri Celaleddin Bey’i aradı ve ihaleye girmesini rica etti. Bu isteği kıramayan Celaleddin Bey ihaleyi almıştı ve artık sütçülük de yapıyordu. Sadık da işlerin başındaydı ve 20 sene ihaleyi kimseye kaptırmadı. 20. sene Ankaralı bir firma geldi ihaleyi aldı.

“Türkiye’de kiloluk kaşarı ilk ben yaptım.” Diyor Sadık Yılmaz. Amacı pazarlamayı kolaylaştırmaktı fakat o dönemde insanların bütün damak tadı koyun ve keçi sütünden üretilen peynirlerden oluşuyordu. 1960 senesinde yaşanan ihtilal sonucu bütün piyasalar durmuştu. Sadık Yılmaz’ın elinde 35 ton 12 kiloluk kelle kaşar vardı. İstanbul’a geldi Beşiktaş ve Aksaray pazarlarında sattı kaşarlarını. Bugünün “Sütaş”ı o zamanlar “Yılmaz Kaşarları”ydı. Elinde Kalan 4-5 ton kaşarı da satmak isteyen Sadık Yılmaz bir umut Migros’un yolunu tuttu. O zamanlar Migros İsviçrelilerindi. “İsviçreliler İnek Sütünü biliyorlar belki beğenirler” diye gittim diyor Sadık Yılmaz. İsviçreli eksper Yılmaz’ın ona denettiği kaşarları geri yollamayıp İsviçre’ye evine yollamıştı ve kaşarların Migros’ta satışına izin vermişti

Celaleddin Bey’in ölümünden sonra kardeşleriyle birlikte kolektif bir şirket kurmak isteyen Yılmaz, Karacabey de Beytaş isimli bir salça fabrikası kurmak istedi fakat olmadı. 1974 senesinde Türkiye de ki bu anonim şirketleşme çabalarından nasibini alan Sadık Yılmaz aynı yıl Sütaş’ı kurdu 1975 te yeni makinalar alarak Türkiye de ki süt ve süt ürünleri devi olmaya başladı. 

ARÇELİK YENİLİĞİ AŞKLA TASARLAR


 
 
1955 yılında Vehbi Koç ve Lütfi Doruk tarafından Türk beyaz eşya sektöründe ilk adımları atmak için kurulan Arçelik, 1959'da ilk çamaşır makinesini ve 1960'da ilk buzdolabını üreterek faaliyete başlamış.
 
 

O günden bugüne piyasasının zirvesine emin adımlarla ilerleyen şirket Ardem şirketi, Türk Elektrik Endüstrisi A.Ş. ile Atılım ve Gelişim Pazarlama A.Ş. olarak Arçelik A.Ş. çatısı altında birleştirilmiş. Dayanıklı tüketim ve tüketici elektroniği sektörlerinde üretim, pazarlama ve satış sonrası destek hizmetleri ile faaliyet gösteren şirket ileri yıllarda büyümeye hızla devam etmiş. Yıllık cirosu 8,4 milyar TL’sı olan bu marka, Ocak 2001’den başlayarak, Beko Ticaret tarafından yürütülen Beko markalı ürünlerin yurtiçinde pazarlanması ve satışı Arçelik tarafından yürütülmeye başlanmış. 2008 yılına gelindiğinde Beko Elektronik A.Ş.'nin ticari unvanı Grundig Elektronik A.Ş. olarak değiştirilmiş, 1 yıl sonra da Arçelik A.Ş. ile Grundig Elektronik A.Ş. birleşmesi tamamlanmış. Arçelik, Temmuz 2011 tarihinde Güney Afrika'nın beyaz eşya üreticisi, Defy Appliances Limited şirketini Franke Holding AG'den satın almış.

 

Bugünkü sınırlarına bu birleşmelerle ulaşan Arçelik, 5 kıtada toplam 106 ülkeye ihracat yapan, dünyada yaklaşık 75 milyon hanede ürün ve hizmetlerini tüketicilerle buluşturan, yaklaşık 22.000 çalışanı, Türkiye, Romanya, Rusya, Çin ve Güney Afrika'da olmak üzere 14 üretim tesisi ve bünyesinde bulundurduğu 10 markasıyla (Arçelik, Beko, Grundig, Blomberg, Elektrabregenz, Arctic, Leisure, Flavel, Defy ve Altus) 100’den fazla ülkede ürün ve hizmet sunuyor.

 

2004 yılında Avrupa Komisyonu'nun düzenlediği enerji verimliliği konulu yarışmada 900 katılımcı arasında büyük ödülü standart bir A enerji sınıfı modelden %58 daha az enerji harcayan bir buzdolabı ile kazanmış. Böylelikle günümüz sorunlarının en önemlilerinden olan sürdürülebilirlik konusunda çalışmaları ödüllendirilmiş ve bu konuda uluslar arası saygınlığını kazanmış.

 

Arçelik’in bugünkü başarılı pozisyonu 58 yıllık bir emeğin ürünü. Kendini yenileyen, büyüten ve gelişmelere öncülük eden bir şirket olarak Arçelik, ülkemizin en saygıdeğer markalarından biri olarak kabul ediliyor. Arçelik’in geçmişi, ödülleri ve ürünleriyle ilgili söylenecek olumlu çok şey var. Ancak aslında günümüzde Arçelik markasının oluşturduğu çağrışım her şeyi özetler nitelikte.

VAKKO



    Türkiye'nin önde gelen tekstil markalarından olan Vakko,Vitali Hakko tarafından kuruldu.Hakko,büyük bir tutkuyla bağlı olduğu meslek hayatına, Cumhuriyet'in ilk yıllarında Mahmutpaşa'daki küçük bir giyim mağazasında ve çocuk sayılabilecek yaşta çırak olarak çalışmakla başladı.Vitali Hakko, ''Hayatım Vakko'' adlı anı kitabında mesleğe adım attığı o yılları şöyle dile getirmiş.''Benim kuşağımın birçok iş adamı, işe sıfırdan başladığını söyler. Ben sıfırdan bile başlamadım. Başladığım nokta sıfırın çok altındaydı. Ne var ki ben de benim kuşağımın birçok iş adamı da bambaşka koşullar içinde yetiştik. İyi niyetten, umuttan, geleceğe ve kendimize olan güvenden, becerimizden başka hiçbir sermayemizin olmadığı bir dönemde kendi kendimize yetiştirdik. Genç Cumhuriyet'in ilk kuşağıydık. Bize hız veren Atatürk devrimleriydi.''
    Hakko,1930'lı başında kadın şapka mağazası olan "Şen Şapka" yı kurdu.Türk toplumunu çağdaş batı medeniyeti düzeyine ulaştırma çabalarının olduğu o yıllarda Vitali Hakko, kardeşi Albert Hakko ile birlikte ilk esin kaynağını, bu çabadan, Türk Kadını'na ve onun toplumsal yaşam içinde kendine yakışan yeri almasına verilen önemden aldı. Hakko'nun kendi sözleriyle, ''Şapka devrimi, kıyafet devrimi olmasaydı, ne Şen Şapka, ne de Vakko olabilirdi.''
    Hakko, şapka işinden hemen sonra,hiç görülmemiş eşarplar yaratmaya başladı.Daha sonra Vakko Fabrikasını kurarak tekstil işine atıldı.İlk Vakko mağazasını 1962 yılında Beyoğlu'nda açtı.Vitali Hakko, modanın sadece giyim kuşamla ilgili bir kavram olmadığını, bir yaşam tarzı olduğunu çok iyi gören bir iş adamıydı. Yaratıcı projeleriyle, gençliğin giyiminden dekorasyona, büyük kutlama gecelerinin düzeninden, kokuya, çikolataya kadar pek çok alana modanın farklı dokunuşunu getirdi.Kısa sürede hızla gelişerek yeniliklerin öncüsü oldu ve moda alanında bir çok önemli işe imza attı.

Hacı Abdullah Lokantası


Hacı Abdullah Lokantası, Beyoğlu’nun Atıf Yılmaz caddesinde bulunur. Ağa Cami’nin yanından girince, Osmanlı ve Türk yemekleri üzerine hizmet veren bu tarihi lokantayı görebilirsiniz.
Hacı Abdullah, tarihe meydan okurcasına 1888’den beri ayakta duran ender bulunacak cinsten bir yemek merkezidir. 1888 yılında ilk kez Karaköy Rıhtımı'nda Abdullah Efendi adıyla bizzat Sultan II. Abdülhamit tarafından verilen ruhsat ile açılmıştır. 1915 yılında ise Karaköy’den Beyoğlu’na taşınır. Tarihi boyunca önemli siyasi simalara, sanatçılara, yazarlara, sade vatandaşa hizmet vermiştir.
Hacı Abdullah, menüsü bakımından her yerde bulamayacağınız bir zenginliğe sahiptir. Lokantaya girdiğinizde tarihi mimarisi, burnunuza gelen iştah kabartan kokuları ve verdiği hava itibariyle kendinizi Muhsin Bey filminde hissedebilirsiniz. Film seçimi konusunda serbestsiniz tabi.
Burası, misafirlerinin özellikle Türk mutfağını yaşatması açısından övgüyle değerlendirdikleri bir lokantadır. Aynı zamanda, cadde üzerinde değil de bir ara sokakta bulunması onun Beyoğlu’nun gürültüsünden biraz olsun kaçabilmesini sağlamıştır. Siz de bu kaçamak sakinlik içinde, dostlarınızla buluşup sohbet edebilir ve Türk mutfağının lezzetlerini tadabilirsiniz.
Yemek, her kültürün önemli halkalarından birini oluşturur. Hacı Abdullah lokantası da tarihi Türk mutfağını koruyup kolladığı için çok şey borçlu olduğumuz bir markadır.
Lokantanın ünlü misafirlerinden Orhan Pamuk Hacı Abdullah’ı,  buradaki yemekleri babaannesinin evinde yediklerine benzettiği için ikinci babaanne evi olarak değerlendirmiş.
Tavsiyem odur ki, yolunuz aç bil aç Beyoğlu’na düşerse meydandan tünele doğru yürürken kendinizi, burnunuzun götürdüğü yere atın. Anneniz her zaman yanınızda olamaz ama Hacı Abdullah hep aynı yerde sizi bekler.

1890 senesinde İsviçreli kardeşler tarafından Bomonti semtinde kurulan Bomonti Bira Fabrikası, %100 malttan oluşan formülüyle, Türkiye'de modern bira üretim tekniği ile imal edilen ilk bira ünvanına sahiptir.  1938 senesinde Tekel'e geçen firma, 1912 senesinde rakipleri Nektar Şirketleri ile birleşerek "Bomonti-Nektar Birleşik Bira Fabrikaları" şirketini kurmuştur.  Seneler içinde yeni üniteler eklenen fabrika, eskiden küçük çaplı bir imalata sahipken günümüzde 40 dönümlük bir arazi üzerinde yer almaktadır.

"Bomonti Bira Bahçesi" adıyla 1930'lu yıllarda hizmete açılan ve 1950'lere dek faaliyetini sürdüren fabrika, 1976 senesinde 37 milyon litre üretime ulaşmış, fakat 1991 senesinde üretim durdurulmuş ve fabrika tahliye edilmiştir.  2010 senesinde Efes Biracılık A.Ş. tarafından Bomonti ismiyle tekrar piyasaya sürülen bira, eski popüleritesini "geçmişin ruhunu yeni tadıyla günümüze taşıyarak tarihe meydan okuma" sloganıyla geri kazanmaya çalışan Bomonti, bu yolda geçtiğimiz 3 senede epeyce yol katederek eski müdavimlerini büyük oranda geri kazanmış ve yepyeni müdavimleri bünyesine ekleyerek büyümeye ve güç kazanmaya devam etmiştir.  Bira Bahçesi tekrar faaliyete geçmemiş olsa da, İstanbul ilinde çeşitli semtlerde pub'lar açarak geleneksellikle modernizmi birleştirmiş, nostaljik kimliğini kaybetmeden eski ününe kavuşmakla kalmamış; Vedat Milor'un 19 Şubat 2011 tarihli "En İyi Biralar" başlıklı köşe yazısında 4.sırada yer almıştır.


SARAR

Sarar markası 1944 yılında Eskişehirde adı 'Hazır Elbiseci Abdurrahman Sarar' olan ufak bir terzi atolyesinde kurulumuştur. Ozamanda başlayan çalışmaların emekleri olarak bugünlerde takım elbise denilince akla gelen ilk birkaç markadan biri olmasını sağlamıştır. Sarar sadece Türkiyede değil dünyanın 5 kıtasında ve dünyanın 49 ülkesinde vitrinlerde bulunmaktadır. Cemallettin SARAR ,Eskişehirdeki o ufak terzi dükkanından alıp dünyanın en büyük hazır giyim markalarından biri yaptığı SARAR markasını bir çocuğu olarak görmektedir. Son zamanlarda çekilen reklam filmleriyle marka değerini yükseltmiştir.Babasından aldığı mirasla ve gençliğinde babasından öğrendikleriyle adeta bir başarı öyküsü yazmıştır Cemallettin SARAR.

YERLİ "COFFEE SHOP" KAHVE DÜNYASI



  Yaklaşık on yıllık bir isim olan Kahve Dünyası, hepimizin aşina olmasından da anlaşılacağı gibi, ilerleyişini sürdüren güçlü bir marka. Türk kahvesi geleneği çizgisinden çıkmadan yöresel ve yabancı 60'tan fazla kahve çeşidini müşterilerinin beğenisine sunduğu gibi; çikolata, dondurma ve çeşitli atıştırmalıkları da menüsüne eklemiş.

  2004 yılında Eminönü'nde toptan ve perakende kahve satışı yapan bir kahve dükkanının, bugün Londra'da kraliyet ailesine ait bir komplekste, Türk kültürü ve misafirperverliğini başarıyla temsil eden bir şubesi var. Türkiye'deki şubelerinde de farklı tatları uygun fiyata sunan Kahve Dünyası; her yaştan her kesimden müşterisiyle rakipleriyle olan mücadelesini güçlü bir biçimde sürdürüyor.



   Kahvenin yanında çikolata ikramıyla bir ilke imza atan Kahve Dünyası çikolata üretimini de uzmanlık alanlarından biri olarak gösteriyor. Şubelerinde klasik ya da yeni tasarımlarıyla sunduğu çikolataların üretimi kendilerine ait. Özel günler için dekoratif çikolatalar, çikolata kaplı lokumlar, trüfler ve kahvenin yanında ücretsiz ikram edilen meşhur drajeleri ile uzmanlıklarını kanıtlıyor gibiler.

    Kahve Dünyası ismi kısa zamanda büyümüş, kurumsallaşmış, pek çok sosyal sorumluluk kampanyasında ve etkinlikte sponsor olarak adı geçer hale gelmiş. Şu an Kahve Dünyası şubelerinden Darüşşafaka Bardağı Projesi'ne ait, desenleri öğrenciler tarafından çizilmiş bardaklardan satın alarak siz de Darrüşşafaka okullarına destek olabilirsiniz. İyilik Kutusu projesi kapsamında Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı'na da ufak bir destek vermeniz mümkün. Kahve Dünyası ismini daha pek çok vakıf ve sivil toplum kuruluşu ile işbirliği içerisinde göreceğimizi düşünüyorum.



Kaynakça:
http://www.kahvedunyasi.com/

MADO

Türkiye'de dondurma tüketiminin bir dondurma kültürüne dönüşmesinde en önemli paya sahip olan MADO Dondurmaları gunumuzde halen daha hizmetinden ve kalitesinden hic odun vermeden, Algida gibi buyuk yabanci dondurma zincirlerine ragmen Turkiye'nin en basarili yerli dondurmacisi olmayi basarabilmis tek isim bence.

MADO'un cikis noktasi yüz yıllar önce, Ahir Dağı'nın yamaçlarındaki mağara ve oyuklara birikmiş kar tabakalarını yaz sıcağında meyve özleriyle karıştırarak, karsambaç adı verilen serin tatlıyı üreten Maraşlı ilk dondurmayi kesfeden insanlara kadar nerdeyse dayaniyor.Yillar içinde süt, bal, salep gibi katkılarla gelişip zenginleşmiş olan bu karışımdan yola çıkarak benzersiz tattaki Maraş Dondurması'nı yaratan, Yaşar ailesinin atalarından Osman Ağa sayesinde bugun ki lezzetini alan maras dondurmasi, bugun ulkemizde ve yurt disinda olagan ustu tuketiliyor.

1992’de İstanbul Caddebostan’da açılan ilk konsept kafenin ardından bütün ülkede bir çok şehirde açılan kafelerle kısa zamanda dondurma ve dondurmayla birlikte yenilen tatlıların, kaliteli kahveler eşliğinde sunulduğu özel mekanlara dönüştü. Bugün yurtiçinde 200’ü aşkın adreste Mado Cafe var. Yurtdışında ise şimdilik Dubai, Avustralya,Suudi Arabistan, Kıbrıs, Hong Kong, Güney Kore ve Bulgaristan’da toplam 10 Mado Cafe bulunuyor.

Türkiyenin Birası


Türkiyenin Birası


Türkiyede bira denince akla gelen ilk marka olan Efes Pilsen, 1969 yılında İstanbul ve izmirde üretilmeye başlandıi. O tarihten bu yana bir dünya markası olma yolunda hızla ilerleyen Efes Pilsen, 43 yıllık tarihine sığdırdığı birçok ilk ile Türkiye bira pazarının tartıışmasız lideri haline geldi. 1986 yılında Türkiyenin ilk kutu bırasını İzmir Bira Fabrikasında üreten marka. 1993 yılında da ülkede ilk “light” bira olan “Efes Light”ı pazara sundu. Efes ürün ailesinin sonraki üyeleri ise 1998 de şeffaf dönüşümsüz şişede pazara sunulan Efes Dark ve bira sektöründe ilk defa 1999 yılında tüketiciye sunulan 5 litrelik fıçı ambalajı oldu. Marka 1999 da 30. Kuruluş yıldönümü anısınına ilk kabartmalı kutusunu üretti.

2009 yılında 40. Kuruluş yıldönümünü kutlayan Efes Pilsen, yurt içindeki 5 bira fabrikası, 2 malt fabrikası ve 1 adet şerbetçiotu işleme tessisi ile Türkiıyede %89 Pazar payı ile sektörün tartışmasız lideri konumunda. Türkiye yanı sıra Rusya, Gürcistan, Moldova ve kazakistan da da yatırımları olan Efes in 5 ülkede toplan 14 bira 5 malt fabrikası ve 1 adet şerbetcioğlu işleme tesisi bulunuyor. Avurpanın en çok tüketilen 10 bira markası arasına giren Efes Pilsen aralarında avrupa biirligi ülkeleri ve ABD nin de buluundugu dğnya genelinde 50 nin üzerinde ülkede tüketici ile buluşuyor. Yani bir dünya markası olma yolunda hizla ilerliyor. Almanlara amerikalılara ingilizlere fransızlara ruslara ve dünyanın dört bir yanındaki daha birçok ülkenin insanlarına biranın Anadolu’dan gelen lezzeti Efes Pilsen adıyla sunuluyor. Bira pazarını ve kültürünü geliştirme yolunda pek cok ilke imza atmış olan Efes Pilsen tüketici talep ve beklentilerini ön planda tutarak, Efes Pilsen, Efes Light, Efes Dark, Efes Dark Brown, Efes Xtra, Gusta, Gusta Dark, Mariachi Black, Mariachi Dry, Marama Gold, Marmara Kırmızı, Bomonti ve lisanlı olarak ürettiği Miller Genuine Draft, Beck’s ve Foster’s markalarıyla Bira severlere zengin ürün ve çeşit sunuyor.
 

 

Efes Pilsen Bircok ödül almıştır 1973 yılında Selection Mondial Paris te Altın Madalya alan Efes Pilsen, başarılarına 1979 Golden Caraius, 1981 Monde Selection Bruxelles ve 1983 yılındaki Roma 22. Bira ve Alkolsüz içicekler seçmesi, Madrid Uluslararası Kalite Yarışması ve Medalla de ore Alacalidad İnternacional Bedibas Aliocoholicas Madrid kazandığı Altın Madalyalar ile devam etti.
 
Türkiyenin yaratmıiş oldugu en büyük markalardan birisi olmanın bilinciyle Efes Pilsen, toplumsal sorumlulugunu da en üst düzeyde tutmaya özen gösteriyor. Türkiyede sponsorluk kavramının yaygınlaşmasına öncülük eden Efes Pilsen bir Bira markası olmanın çok ötesine geçerek spora, kültüre ve sanata verdiği destek ile de anılmaya devam ediyor.
37 yıldır sporu, 22 yıldır sinemayı ve müziği, 18 yıldır tiyatroyu ve 15 yıldır turizmi aralıksız desteklemekten, Türkiyenin kültür mirasının korunması ve geliştirlmesine katkı vermekten gurur duyan marka, her anlamda hayatı dolduruyor.
 
 

ÜLKER

 

 
 
 

 
 
  Türkiye’nin en önemli markalarından biri olan Ülker,1944 yılında Sabri ve Asım Ülker tarafından kurularak bugüne kadar gelen kendi alanında en çok beğenilen markalardan biridir. Geniş bir ürün yelpazesi olan Ülker , bisküviden çikolataya, şekerlemeden sakıza, sıvı yağdan süt ürünlerine, gazlı içecekten dondurmaya, kahveden bebek mamasına  bir çok ürün piyasaya sürmektedir. Sunduğu yiyecek ve içeceklerle değişen müşteri ve piyasa ihtiyaçlarına odaklanarak  tüketicilere uygun fiyatlarla yüksek kalitede ürünler sunarak diğer bir çok markadan farkını ortaya koymuştur. Ürünlerinin niteliğini en üst seviyede tutarak sağlıklı ,lezzetli ve bir o kadar da beslenme fonksiyonlarına göre oluşturmaktadır .Ait  olduğu toplumun değerlerine  uygun bir marka anlayışıyla hareket ederek  markasında çok üstün bir başarı yakaladığını düşünüyorum. Kaliteyi ön planda tutarak ve Türk damak tadına uygun yiyecek ve içecekler sunan Ülker geçmişten bugüne kadar çok önemli  bir marka olarak en üst sıralarda yer alıyor. Ürünlerini tercih ettiğiniz zaman gönül rahatlığıyla tüketebileceğiniz bir marka değeri taşıdığına inanıyorum. Ayrıca kalitesini , markasını sadece Türkiye de bırakmayan Ülker, bir çok ülkede ihracat yapmaya başlayarak ve zamanla genişleyen büyük bir markadır . Bugün Amerika, Avrupa, Balkanlar, Bağımsız Devletler Topluluğu ve Afrika'nın da dahil olduğu geniş bir coğrafyaya yayılan 85 ülkede, Ülker markalı ürünler tüketicisinin ihtiyaçlarına cevap vererek hizmetler sunmaktadır. Bununla birlikte, bugün 6 ayrı ülkede üretim tesisi kurarak Ülker markalı ürünlerini üreterek hizmet vermektedir. Güvenilir ve kaliteli bir marka olma gururuyla şu an uluslararası alanda bir çok ülkede kalitesinden ödün vermeden, dünyadaki gelişmeleri yakından takip edip; en üst teknolojileri kullanarak bir çok kategoride ürünler sunarak tüketicilerine ulaştırmaktadır....

Nuh'un Ankara



Nuh'un Ankara makarnası reklamı çocukluğumdan kalan bir anı gibi geliyor hep bana. 1950'den günümüze Türkiye'nin en büyük makarna üreticisi olmayı sürdürmüş köklü bir marka. Günümüzde Sincan’daki üretim tesislerinde, ayda 16.000 ton makarnalık irmik üretimi ve 15.600 ton makarna üretimi yapılmaktadır. Kendilerine günden güne gelişen dünya teknolojilerini takip etmeyi ve kullanmayı hedeflemiş olan marka sorumluları makarna çeşitleri, üretim esiseri ile hep ilerlemeye devam ediyorlar.
Bunun yanı sıra Türkiye dışında 35 ülkeye doğrudan ihracat gerçekleştiren Nuh’un Ankara Makarnası, AB ülkeleri  (Almanya, Hollanda Belçika...), Orta Asya ülkeleri (Azerbaycan, Türkmenistan..), İskandinav ülkeleri (İsveç, Norveç, Danimarka),  Uzakdoğu - Asya ülkeleri (Japonya, Çin), Doğu Afrika ülkeleri (Etyopya, Eritre, Cibuti, Kenya...), Ortadoğu Ülkeleri (Dubai...), Avustralya, Latin Amerika ve Karayip bölgesi olmak üzere aktif ihracatını sürdürmektedir. Bütün bu ülkelere Nuh’un Ankara Makarnası markasıyla ürün satışı gerçekleştirilmektedir. 

Detaylı bilgi için; http://www.nuh.com.tr/Makarna/Index.aspx

Medyaya Yön Veren Dev



Doğuş yayın grubu bugün bünyesi altında topladığı NTV, Star TV, CNBC-e, NTV Spor, Vogue, GQ, National Geographic, NG Kids, Robb Report, NTV Tarih, Kral TV, e2, Kral Pop Tv, NTV Radyo, Kral FM, Virgin Radio, Radio Eksen, Kral Pop Radyo, Radio Voyage, oley.com, tvyo.com, skorist.com gibi öncü yayın kuruluşları ile hiç şüphesiz ki, Türk medyasına yön veren en önemli kuruluşlardan birisidir.

NTV'nin 1999'da gruba katılmasının ardından faaliyetlerine başlayan grup, 1999'dan bugüne MSNBC, CNBC, Virgin, National Geographic ve Condé Nast gibi dünya çapında önemli marka ve kuruluşlarla çalışmakta ve sektöründe önemli atılımlar yapmaya devam etmektedir.

TV'den internete, radyodan dergiye medyanın pek çok kolunda faaliyet gösteren Doğuş Yayın Grubu, prestijli yayınları ve kaliteli yayıncılığıyla adından söz ettirir hale gelmiştir. Gelişen teknolojiye ve son kullanıcının ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışan Grup, teknoloji ve medyanın kesişim noktasına odaklanan, medyadaki inovasyon ve gelişmeleri takip etmekte ve desteklemektedir.

Türkiye'nin ilk haber kanalı olan NTV'nin başarısı Türkiye'de tematik kanal dönemini başlatmış, izleyicilerine gündüz finans-ekonomi ve akşam eğlence içeriği sunan CNBC-e'nin başarısı tematik TV kanalı trendini hızlandırmıştır. CNBC-e, Türkiye'nin ilk finans kanalı olmasının yanında aynı günde farklı iki kuşak sunan ilk hibrid TV kanalı modelidir.

Grup, bünyesine 2011 yılında kattığı Türkiye'nin ilk özel televizyonu STAR TV ile de izleyici kitlesini genişleterek ana kanallar arasında yerini almıştır.

Bunlara ek olarak müzik, spor, eğlence konseptleri grup çatısı altında bulunan Kral TV, NTV Spor, e2, HD-e tematik TV kanalları aracılığıyla izleyicilerle buluşmaktadır.

Doğuş Yayın Grubu aynı zamanda Virgin, NTV Radyo, Kral FM ve Kral Pop gibi her biri farklı tema/müzik kategorisine odaklanan radyoları bünyesinde barındırmaktadır.

İlk olarak 2010 yılında dünyaca ünlü Condé Nast grubuyla yaptığı işbirliği sonucu Türkiye'deki kadın/erkek moda dergi piyasını canlandıran Vogue ve GQ dergilerinin yanı sıra dünyaca ünlü National Geographic Türkiye, National Geographic Kids, Robb Report, NTV Tarih, CNBC-e Dergi Doğuş Yayın Grubu'nun bünyesinde yer almaktadır. 

Bunların yanı sıra kendine özgü ve sadık bir okuyucu kitlesi olan NTV Yayınları'nın da çizgi roman, popüler kültür, ekonomi, doğa bilim, felsefe gibi farklı alanlarda 150'den fazla kitabı bulunmaktadır.

Türkiye’nin online olarak en çok okunan haber sitelerinden biri olan ntvmsnbc.com ise, dünyanın en fazla ziyaret edilen haber sitesi MSNBC'nin teknoloji konusundaki deneyimini NTV'nin güvenilir ve hızlı habercilik tecrübesiyle birleştirmiştir. 

Doğuş Yayın Grubu, gerçekleştirdiği yayınlar ve sosyal sorumluluk kampanyaları için bugüne kadar yaklaşık 800 ödüle layık görülmüştür. Her geçen gün ödüllerine yenilerini eklemeye devam etmektedir. Sadece 2011'de, bakanlıklardan, kuruluşlardan, dernek ve vakıflardan, meclis odalarından, üniversitelerden ve liselerden farklı alanlarda olmak üzere 70'e yakın ödül kazanmıştır.

Tüm bu başarılar göz önüne alındığında, Türkiye’nin medya sektörünün en önde gelenlerinden ve şüphesiz ki en başarılılarından biri olarak Doğuş Yayın Grubu’nu göstermek hata olmayacaktır.