31 Aralık 2012 Pazartesi



O Ses, Bu Ses, Şu Ses
          Hayatımızın bir parçası değil, hayatımızın neredeyse tamamını oluşturan ya da hayatımızın birçok kısmını kaplayan, zamanımızı alan en büyük icat televizyon! Küçücük kutunun içinde dünyalar var. Bir sürü haber programı, çizgi filmler, reklamlar, yarışmalar, ekonomi programları, dizileri filmler, kadın programları ve bunun gibi onlarca şey... Çılgınca televizyon izleyip zamanının çoğunu televizyon karşısında geçiren çoğu insan var ve "çılgınca" olmasa da ben de birçok programı takip ediyorum televizyonda.
          Son zamanlarda büyük sıçrama yapan Acun Ilıcalı'nın, "O Ses Türkiye" isimli programı son iki senenin en çok izlenen programları arasında. Program aslında yurt dışında aynı bizim izlediğimiz konseptiyle mevcut. Acun yurt dışından programı aldı ve tabiri caizse "Türkçe'ye çevirdi". Ben müzik dinlemeyi çok sevdiğim için bu programı da takip etmeye başladım. Çok güzel şarkılar söylüyorlar ve hakikaten çok güzel sesler var. Benim için tek problem acaba "O ses Türkiye mi?"...
          O Ses Türkiye programı akış, sunuş, konsept ve yarışmacıların sesleri bakımından benim çok hoşuma gitse de sonuca gelince işler karışıyor. Yarışmanın sonlarına gelene kadar iki kişilik düellolar yapılıyor ve her düelloda bir yarışmacı eleniyor. Ben izlerken başarılı yarışmacıların elendiğini ve onlara haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Ses sanatçısı değilim ya da şan eğitimi almadım yani bu konuda profesyonel değilim, fakat müzikle uğraştım ve birazcık duyabiliyorsam, haksızlığı görebiliyorum demektir. Böyle güzel bir programda daha doğrusu böyle güzel bir amaca yönelik olan programda, güzel sesli insanlara haksızlık yapılması benim düşünce yapıma aykırı. Tepkimi izlemeyerek ortaya koyduğumu düşünüyorum. İzleyenlerden de sadece yarışmayı kazananları takip etmelerini istiyorum tabii kazananlar ortalardaysa...

Her şey Tadında

     Her şey Tadında  Digiturk Türkmax'da 3 sezondur devam eden bir sabah programı. Öncelikle kısaca

programın formatından söz edeyim; format  şu şekilde program 4 farklı kısımdan oluşuyor. Sabahları ilk

olarak 2 saat  magazin masası kısmı var. Bu masada deneyimli gazeteci İpek Durkal, program editörü Turhan

Alyakut oyuncu Jess Molho ve sunucu Sena Keçeli tarafından oluşan bir ekiple ve ayrıca sürekli değişen bir

konuk yorumcuyla devam etmektedir.  Bu 2 saat içerisinde magazin, dizi, güncel olayalar  ve daha birçok

konuda hem bilgilendiriyorlar  hem de izleyicilerin  keyifli zaman geçirmelerini sağlıyorlar. Bunun ardından

yarım saatlik bir yoga kısmı var ve hemen arkasından  yarım saat boyunca mutfak sohbeti var. Bu kısımda

Jess Molho ve Sena Keçeli mutfağa geçiyor  ve usta aşçı Eyüp Kemal Sevinç lezzetli yemek tarifleri verirken

aynı zamanda da hoş bir sohbet kısmı olarakta geçiyor.  Son olarak ise 1.5 saat boyunca yine Jess Molho ve

Sena Keçeli programa aldıkları ünlü konuklarıyla güzel bi sohbet ediyor.
   
     Ben  bu programı açıkcası ilk olarak annem izlediği için izledim ve ilk başlarda klasik sabah programı

sandım  ve sürekli kanalı değiştirir misin? Filan dediysemde az çok mecbur izledim ve o kadar keyif aldım ki

keyif almaktan da ziyade  bana bir şeyler kattıklarını düşünüyorum ve sabahları okulum olduğu için geceleri

mümkün oldukça  tekrarlarını takip etmeye çalışıyorum ve gerçekten severek izleyeceğinizi düşünerek

kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.

milyonluk cevaplar





                            

            Sunuculuğunu  Kenan  Işık’ın  yaptığı  “kim  milyoner  olmak  ister”,  atv  nin çok  sevilen  ve  izlenen  bilgi  yarışma  programıdır. Programın  geri  bildirimlerine  ve  izlenme  rekorlarına  baktığımız  zaman  kendi  alanında  fenomen  olduğunu  görebiliyoruz. Kenan  Işık’ın  harika  sunumuyla akıcı, öğretici  ve  başarılı  bir  programla  karşılaşıyoruz. Birçok  insanın  televizyon  izlerken  boşa  geçmeyen  zaman olarak  nitelendirdiği  bir  programdır. Görsel  medyadaki  birçok  bilgi  yarışmaları  içinde  güvenirliliğiyle  ve  kalitesiyle  adını  birinci  sıraya  yazdıran  program  kim  milyoner  olmak  ister.

Jamie ile yılbaşı yemeği,

    

      
     Dijitürkün Home Tv kanalında her hafta yayınlanan programa ilk defa bu hafta denk geldim. Annemler izliyordu ben de izlemek zorunda kaldım diyebilirim. Yılbaşında her seyin programını yaptıkları gibi yemek programı bile hazırlamışlar. Jamie bu programında klasik yılbaşı yemeği olan fırında hindi ve yanında kremali patates püresi ve sonrasında da dondurmalı çilekli tatlısını hazırladı. Bu programı eğer izlediyseniz yılbaşı yemeğiniz belli demektir. Jamie Oliver ile mutfak hayatının tamamen değiştiğini söylüyorlar. Annemler de her hafta Pazartesi gunü saat 11:30 da mutlaka bu programı izliyorlar ve aksamda bu yemekleri bize yapıyorlar. Yapacak yemek bulamadığınız gün bu programı izlemenizi ben ve daha cok Annemler tavsiye ediyor kadınlara duyurulur.

Hafta Sonu Kanalı



DreamTV,  sürekli aynı yayın akşını sürdüren müzik kanallarından farklı tuttuğum ayrıcalıklı  kanal. Değişim gösteren özel programlarıyla kendisini izlettiren başarılı bir müzik kanalı. Eğer sizinde müziğe ve biraz da sinemaya ilginiz varsa kesinlikle bu kanalı takip etmelisiniz. Popcorn programında özel söyleşiler, vizyondakiler, kamera arkaları, DVD alternatifleri, sinema dünyasından en son haberlere ulaşabilirsiniz. Hayal Sahnesi programında ise  dünyanın en iyi sanatçılarının videolarını, onlar hakkındaki haberleri, hatta videolarının nasıl çekildiğini izliyebilirsiniz. Beni en çok etkileyen, bu dünyaca ünlü  isimlerin  canlı performanslarını yayınlamaları. Son olarak Eskici programından bahsetmek istiyorum. Müzik dünyasının klasikleşmiş şarkılarını,  çocukluğumdan anımsadığım parçaları burada izleyebiliyorum. 70’ler, 80’ler ve 90’ların en iddialı şarkılarını ve sevdiğiniz sanatçıların genç hallerini Eskici’de görmeniz mümkün.

Sessiz Bir Televizyon Fenomeni "Kelime Oyunu"


 


Hayvanların büyülü dünyasına gizlice girip göz önünde olanların ötesinde, fark edilmeden yaşananları izleyiciyle paylaşan o güzel kanal tabi ki ‘National Geographic Channel’.
  Farklı izleyici kitlesini hedefleyen bu belgesel kanalı eğitici ve öğretici yayınlar yapmaktadır. Kimi zaman gündeminde vahşi doğa varken kimi zamanda doğaüstü olaylar, evrenin oluşumu veya atmosfer hareketleri hakkında çekimler yaparak bol görsel şölenli eğitici öğretici bilgilere yer vermektedir. Vahşi doğa derken öyle herkesin gidip görebileceği hayvanlardan bahsetmiyorum tabi ki...
 Kimi zaman çekim uğruna canların feda edildiği timsah avcılarından tutun da, okyanus da bilinmeyen binlerce canlının dolaştığı sularda kulaç atan insanlardan bahsediyorum. Bazen öylesine korkunç koşullarda çalışıyorlar ki, izlerken belgeselin konusundan çok çekim uğruna yapılan fedakârlık dikkat çekiyor. Belki de hiç birimizin yaşamı boyunca görme imkânı bulamayacağı dünya üzerinde çeşitli yerlerde yaşayan vahşi yaratıkları, bedeninden büyük zehir yayabilen canlıları, korkutucu cüssesi altında insancıl yaşamları olan dev hayvanları evimizin içine getiren ve benim vazgeçilmezlerim arasında yer alan kanaldır  ‘National Geographic Channel’.Tabi ki her güzel şeyin bir bedeli olduğu gibi bu kanalıda izlemenin yolu ülkemizde kablolu TV veya digitürk üyeliğinden geçiyor.



Digiturk’de uzun zaman önce bir kanal keşfettim ! Bu kanal 386 numarada yer alan History HD. Bu kanalı babam ve erkek kardeşimin zorlamalarıyla izlemeye başladım. Sonra bende müptelası oldum. Şimdi diğer izlediğim programlar ne zaman reklama girse 386’yı açıyorum.  History’de çeşitli belgeseller ve tarih programları yer alıyor. Benim en beğendiğim program ise “Depo Savaşları”.  Bu program Amerika’da çekilen bir reality programı. Bildiğiniz üzere Amerika’da  toplu depolar var. Bu depoların aidatlarını belirli bir süre ödemediğiniz de açık arttırmayla satışa çıkarılıyor. Bu açık arttırmanın da belirli kuralları var. Örneğin depoların kilitleri kırıldıktan sonra depolara el sürmeden herkesin 5 dakika inceleme hakkı var. Açık arttırmayı en yüksek fiyatı veren kazanıyor.  Programda dört ana karakter var. Depoları aldıktan sonra , içlerinden çıkan eşyaları satmaya çalışıyorlar.Programın sonunda ise depoya verdikleri para ve kazandıkları para hesaplanarak kanançları veya kayıpları belirleniyor. Depo Savaşları’nın en beğendiğim tarafı depolaradan çıkan antika parçaların bugün ettiği paralar. Özellikle metal tabelalar tahmin edebildiğinizin kat kat üstünde fiyatlara satılıyor. Eğer sizde tarihin bugünkü yansımalarını izlemekten hoşlanıyorsanız, History Channel’ı ve dolayısıyla Depo Savaşları’nı izlemenizi öneririm.

VE İNSAN

  

VE İNSAN 


NTV de  Oğuz Haksever’in sunduğu “Ve İnsan”da, habere hayat veren insanların öykülerine ve gerçek yaşamlarına tarafsız bir biçimde  yer verilmektedir. Genel olarak bir haberi izlediğimizde bizlere haberin ana konusu hakkında bilgi verilerek derinlemesine bir açıklamaya geçilmemektedir veya  geçilse bile yeterince üzerinde durulmamaktadır.Ama “Ve İnsan” programını izlediğimde bizim dikkat etmediğimiz ve yanı başımızda meydana gelen olayları eleştirel bir bakış açısıyla izleyiciye sunmaktadır.Hayatın içinden insan manzaralarının yer aldığı programda  her şeye rağmen yaşamaya çalışan ve insanların yaşamla olan mücadelesini anlatan farklı olaylara yer verilerek insanların farklı bir perspektif kazanmasına yardımcı olan bir program yayınlanmaktadır.Özellikle gündemde kendine yer bulanlar , savaşın mağdurları , yardım çalışmaları ve insan öykülerini yer edinen  yayınlar yapması programın dikkat çekilebilir olmasına  artı bir değer kazandırmaktadır.
    Programın “Günün Fotoğrafı” adlı bölümünde yaşayan dünyadan objektiflere yansıyan ve ajanslardan haber merkezlerine düşen günün ilginç insan fotoğrafları sunularak farklı bir bakış açısı kazandırılmaya çalışılmaktadır.
Özellikle gösterdikleri fotoğraflara farklı anlamlar yükleyerek etkileyici bir anlatımla sunmaları fotoğraflarda  göremediğimiz etkiyi bize çok iyi bir şekilde yansıtmaktadırlar.Yani kısaca fotoğrafta yer alan derin manayı bizlere göstererek asıl fotoğrafta ne anlatıldığını veya fotoğrafı çeken kişinin neyi bize yansıtmak istediğini “O an ” karelerinde dile getirilmektedir.

  
http://www.cranberriesclub.com/viewtopic.php?t=1195&start=120&sid=0ca4a9bce85e8a8dfd69ce269e649d18

 Oğuz Haksever’in içten anlatımı ve tarafsız bakış açısıyla taçlanan  bu program gerçekten izlenmeye değer bir nitelik kazanıyor...

 
 

WEBRAZZİ'DEN AL HABERİ


Her şeyden önce günümüzde bulunduğumuz şartlar içinde ülkemizde habercilik ilkelerini ön planda tutarak tamamen tarafsız ve objektif yayın yapan bir ulusal kanal veya sosyo-ekonomik konularda yayın yapan bir internet sitesi, radyo programı vs. pek bulunmadığını düşündüğümden bunlardan bahsetmeyeceğim. Biraz farklı bir alandan, dijitalden bahsedeceğim. Türkiye’de ve dünya da internet alanında ki bütün gelişmeleri bulabileceğiniz, Türkiye’de dijitalin nabzını en iyi tutan internet sitesinden: Webrazzi’den bahsedeceğim.

Webrazzi aslına bakılırsa çok eski bir geçmişe de sahip değil, gerçi Türkiye’de dijital daha yeni bir kavram neyse konumuza geçecek olursak, Ağustos 2006 da kuruldu ve yaklaşık 6 senede internet dünyasının en önemli siteleri arasında yerini aldı Webrazzi. Benim içinde farklı bir önemi var açıkçası. Dijital dünyaya pek yakın olmadığım fakat yapacağım staj için bilgi sahibi olmam gerektiği sıralarda tanıştım Webrazzi’yle, devamında ise bende özellikle sosyal medya ile ilgili istenilen araştırmalarda benim ilk girip baktığım kaynaklardan birisi oldu Webrazzi. Stajım bittikten sonra bile günde en az bir defa internet dünyasında ki, dijitalde ki, e-ticarette ki, teknolojide ki, özellikle sosyal medya da ki gelişmeleri takip etmek amacıyla ziyaret ediyorum. Hatta Webrazzi’nin gelenekselleşen internet dünyasının en iyilerini seçtiği Webrazzi ödülleri de Türkiye’de bu alanda verilen en saygın ödüller arasında. Yani sözün özü, hem merakımı gidermek hem de belki ilerde sahip olacağımı düşündüğüm meslekle ilgili dijitali ve internet dünyasını daha yakından takip etmek adına Webrazzi Türkçe yayın yapan en iyi kaynaklar arasında belki de en iyisi. 

GENÇ SANAT



     Ben Genç Sanat dergisini yazmak istedim, çünkü gerçekten severek takip ettiğim bir dergidir. Bu dergi adından da anlaşıldığı gibi sanat dergisidir.  Genç Sanat dergisi aylık çıkarılan bir dergidir. Genellikle yeni sanatçılara, gençlere ve güzel sanatlarda okuyan öğrencilere hitap eder. Ayrıca sanatla ilgilenmek isteyenlere de yeni sanatçıların sergilerini ve yeni açılan müzeleri aktarır. Ben birçok gittiğim sergileri ve müzeleri bu dergiden okuyarak gitmiştim. 

     Derginin en çok sevdiğim kısımlarından biri ise derginin yapıldığı kâğıttır. Kâğıdın şekli dikdörtgendir ve sayfaları kalın kâğıttır. Aslında eskiden derginin şekli dikdörtgendi ama zamanla değiştirdiler. Yani elinize aldığınızda farkını hissettiren bir dergidir. Bir diğer sevdiğim tarafı ise, yeni ressamların ya da güzel sanatlarda okuyan öğrencilerin yaptığı resimleri sırasıyla ve çokça dergide bulabiliyoruz. Bu derginin sevmediğim tek kısmı ise, yapılan bazı röportajların gereksiz yere uzatılmasıdır. Açıkçası ben bu röportajları okumuyorum ve çok sıkılıyorum. Beklide sanatın tam olarak içinde olmadığım içindir. Ama derginin o kısmı bana hitap etmiyor. Ayrıca dergi de sadece yurt içi sergiler ve sanatçılar yoktur. Aynı zamanda da yurt dışından sanatçıların eserlerine ve sergilerine de yer verilmiştir. Ben Genç Sanat dergisini sanatla ilgilenen, sanatı seven herkese tavsiye ediyorum.

30 Aralık 2012 Pazar

Tersten Oku!



Zaman gazetesi 3 Kasım 1986 tarihinde Fehmi koru'nun yönetiminde, bir çok yazar ile günlük gazete yayına başladı. Amerika, Avrupa, Azerbaycan, Bulgaristan, Kazakistan, Kırgızistan ve Romanya'da da yayınlanmaktadır. Ayrıca bu ödevi yaparken öğrendiğime göre ilk internet sitesine sahip gazeteymiş. Hem Fetullah Gülen'e yakınlığı ile bilinen bu gazete nasıl oluyor da anket sonuçlarıyla en tarafsız gazete seçiliyor anlayabilmiş değilim. Tarafın adıdır Zaman. Temsil ettiği, hitap ettiği kitle muhafazakâr Müslüman, sağ kesimdir. "Zaman gazetesi ilkeleri arasında haber ve yorumu birbirinden ayırma, doğru ve objektif yayıncılık, ırk, din, dil ve cinsiyet ayrımına karşı olma, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kazanımlarına sahip çıkma, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlükleri, mahrem alana saygı olduğunu ifade etmektedir." Bakın bu ilkeler nasıl çiğneniyor göstereyim: 

Zaman Gazetesi sansür örneği için tıklayınız .
Zaman Gazetesi objektif olamama örneği için tıklayınız .
Zaman Gazetesi ırkçılık tespiti için tıklayınız . Irkçılık için bir de örnek .
Zaman Gazetesi din/ mezhep ayrımı için tıklayınız .






 

   

    Kitap-lık  dergisini  ilk  defa  2002-2003  yıllarında  ablam  sayesinde  tanıdım.  12  yaşındaydım  ve  daha  sonra  benimde  uzun  süre  okuduğum  bir  edebiyat  dergisi  oldu.  Ancak  zaman  geçtikçe,  onunda  üzerinde  eleştiri  yapmaya,  farklı  yönlerini  görmeye  başladım,  farklı  basımlara  da  yöneldim.  Yine  de  hala  okuduğum  ve  oldukça  dönüşen  ve  değişen  bir  dergi  olduğundan  dolayı  bu  ödev  için  Yapı  Kredi  Yayınlarının  Kitap-lık  edebiyat  dergisini  seçtim.





    Kitap-lık  dergisi,  ilk  olarak  isminin  de  tanımladığı  gibi  Yapı  Kredi  Kültür  Sanat  Yayınları’nın  kitap/ yayın  bülteni  adı  altında  ücretsiz  olarak  basılmaya  başlar.  Ardından  ücretli  bir  bülten  olarak  yayın  hayatına  devam  eder  ve  1997  yılında  mevsimlik  yayınlanan  edebiyat  dergisine  dönüşür.  2003’te  aylık  bir  dergi  olarak  raflardaki  yerini  alır.

    Ben  Kitap-lık  dergisinin  2005’ten  sonraki  dönemi  hakkında  bilgi  sahibiyim.  Bu  döneme  genel  çerçevede  baktığımızda,  sadece  konseptinde  değil,  içeriğinde  de  büyük  bir  değişim  yaşadığını  söyleyebilirim.  Aylık  basıldığı  ilk  dönemlerde  300  sayfaya  yakın  olan  dergi  gittikçe  azaldı  ve  bugünkü  100-120  sayfalık  halini  aldı.  Sayfa  sayısındaki  azalma  içeriğini  de  etkiledi.  Dergi  başlıklarından  vazgeçmese  de,  eskisi  kadar  ayrıntılı  ele  alamadığından  okuyucularda  daha  özensiz  ele  alınmış  hissinin  oluşmasına  neden  oldu.  Bunu,  sonraki  yıllarda,  dergide  sanki  bir  editörün  elinden  geçmemiş  havası  veren  yazım  ve  imla  hataları  olan eserlerin  yayınlanması  takip  etti.  Ama  ne  olursa  olsun,  Edip  Cansever,  Ece  Ayhan,  Cemal  Süreya  gibi  önemli  şair  ve  yazarların  biyografilerini,  bilinmeyen  özelliklerini  sunmasıyla,  diliyle  okumayı  sevdiğim  bir  dergiydi.  Fakat  bende  büyüdükçe  ve  bu  sektör  hakkında  daha  fazla  bilgi  sahibi  olmaya  başladıkça  derginin  yayın  çizgisindeki  tek  düzeliği  gözüme  çarpmaya  başladı.  Daha  sonra  öğrendim  ki  bunun  sebebi  her  ne  kadar  YKY  bir  kendi  başına  var  olan  yayınevi  şirketi  olarak  gözükse  de  aslında  bankaya  bağlıdır.  Bu  nedenle  bankanın  duruşunu,  devletle,  sektörlerle  ilişkilerini  etkileyecek  bir  içeriği  yayımlayamaz.  YKY’nin  yayımladığı  yeni  kitabın  reklamını  yapmakla,  diğer  dergiler  ve  yayımlarla,  kültür  merkezi  ile  birbirini  takip  etmekle  yükümlüdür.  Aslında  özgür  bir  yayın  alanına  sahip  değildir  ve  bu  yüzden  ağırlığını  Türk  ve  Dünya  edebiyatına  vermektedir.
Ancak,  2011  yılında,  sadece  dergiye  yazılarını  yollayan  35  yaş  ve  üzeri  yazarların  eserlerini  yayınlama  kararı  alması,  her  türlü  değişime  rağmen  Kitap-lık’ı  takip  eden  yazar-okuyucu  kitlesini  etkilediğini  ve  birazda  kaybetmesine  neden  olduğunu  düşünüyorum.

   Sonuç  olarak,  her  ne  kadar  bağımsız  bir  edebiyat  dergisi  olmasa  da,  yeni,  genç  yazarların  eserlerini  yayınlamama  kararı  alsa  da,   zaman  içerisinde  büyük  bir  değişim  gösterse  de,  aylık  edebiyat  dergileri  arasında  içeriği  ile  ekibi  ile  önemli  bir  yerde  olduğunu  ve  okunma  değeri  taşıdığını  söyleyebilirim

Her Şey Ardında Bir İZ Bırakır

       

        Televizyonda  izleyecek  bir  şey  bulamadığım  zamanlarda  birbirinden  ilgi  çekici  belgeselleriyle  yardımıma  koşan,  yayın  hayatına  2006'da  başlayan  ve  izleyici  kitlesini  her  geçen  gün  daha  da  arttırarak  yoluna  devam  eden  İZ  Tv,  DIGITURK'ün  18.,  182.  ve  318. kanallarında  yayınlanıyor.  Türkiye'nin  sadece  belgesel  yayınlayan  ilk  kanalı  olan  İZ  Tv  aynı  zamanda  da  Türkiye'nin  en  çok  izlenen  belgesel  kanalı  olmakla  da  övünüyor.  Klasik  belgeselcilik  anlayışının  tersine  alternatif  ve  bağımsız  yapımlara  yer  veren,  yerli  yapımları  ön  plana  alarak  Türkiye'nin  belgeselcilik  alanında  bilinirliğini  sağlayan,  amatör  ve  ustayı ,  kalsik  ve  deneysel  olanı  bir  araya  getiren   İZ  Tv,  gerçekten  de  işin  hakkını  veriyor.  Kanal  aynı  zamanda  sosyal    sorumluluk  projelerinde  bulunarak  ve  hayvan  hakları  konusundaki  projelere destek vererek  bu  konudaki  hassasiyetini  de  gösteriyor.  Coşkun  Aral'ın  Genel  Yayın  Yönetmeni  olduğu  kanal,  Ayhan  Sicimoğlu,  Aydın  Boysan,  Wilco  Van  Herpen,  Mesut  Yar,  Tan  Sağtürk,  Nasuh  Mahruki  gibi  çok  değişik  alanlarda  birbirinden  ünlü  ve  başarılı  isimleri  bünyesinde  barındırarak  tarih,  doğa,  mimari,  folklör,  değişik  tatlar ve  gezilmeye,  görmeye  değer  yerler  hakkında  "Her  şey  ardında  bir  İZ  bırakır"  sloganıyla  samimi  ve  daha  "butik"  olarak  tanımlayabileceğimiz  işler  yaparak  farkını ortaya koyuyor. 

BİRBİRİMİZİ YEMEKTEYİZ!


FOX TV-YEMEKTEYİZ

 

Fox Tv de uzun süredir ''Yemekteyiz'' isimli bir yarışma programı yapılıyor.Bu yarışma programının formatı ise şöyle:
Daha önce birbirini tanımayan 5 kişi mutfakta hünerlerini sergileyecek ve diğerlerini etkilemeye çalışacak.Bu yarışmacılar değişik yaş guplarından, farklı mesleklerden,farklı kültürlerden oluşacak bu yarışmacıların en büyük iddiası misafiri en iyi şekilde ağırlamak ve güzel yemek pişirmek. Her akşam bir yarışmacı diğer yarışmacıları evlerinde ağırlayacak ve gecenin sonunda konuklar ev sahibine 10 üzerinden puan verecekler.5 günün sonunda tüm yarışmacılar hünerlerini sergiledikten sonra 5 günde verilen puanlardan en yüksek puanı alan para ödülünün sahibi olacak.


Aslında program izleyicileri farklı kültürlerle tanıştırıyor ,yemek ve sofra düzeni ile ilgili bilgiler kazanmamıza yardımcı oluyor, fakat yarışmacılar rakiplerine puan verdikleri için herkes birbirinin açığını arıyor bir bahane bulayımda puanını düşüreyim birinci olma şansım tehlikeye girmesin gözüyle bakıyorlar ve en çok ödülü hakeden yarışmacılara bile düşük puan verebiliyorlar. İş böyle olunca eleştirinin dozu biraz artıyor ve yemekler üzerinden kişilere kadar hakaretler yağıyor.

 

Yeni yemek tarifi öğreneyim,farklı kültürlerin mutfakları hakkında bilgim olsun diye bu programı izlerseniz TAM BİR FİYASKO ile elinizde kumanda bekler durursunuz. Ama sofrada koca koca insanların birbirlerine çocuk gibi atışmalarını izleyeyim,bir yemekten ne gibi mide bulandırıcı şeyler çıkabiliyor bunun çeşitlerini öğreneyim derseniz bu program tam size göre.

Kısaca programa YEMEKTEYİZ değil de,BİRBİRİMİZİ YEMEKTEYİZ derseniz daha doğru olur. İyi seyirler…

ALL, of them


   Her bayanda olduğu gibi bende de olan alışveriş hastalığım sayesinde tanıştığım ve her ay düzenli olarak aldığım ALL, Dergisi her ay içeriğiyle beni alışveriş çılgınlığına daha da sürüklüyor. Ommedya yayını olan ALL, Moda, Stil ve Alışveriş Dergisi içeriğinde bulunan her bütçeye uygun giyimden kozmetiğe, güncel etkinlik haberlerinden ünlülerle yapılan röportajlara kadar herkesin ilgisini çekebilecek bir dergi olup çıkıyor. Erkek giyimine de yer vermesine rağmen derginin büyük bir kısmı bayanlara hitap ediyor. Giyimde ki öneriler modayı, etkinlik sayfasında ki haberlerde günceli takip etmenizi sağlıyor. Dergi içinde bulunan “öneriler” kısmı da keşfedilmeyi bekleyen güzel yerleri bizlere sunuyor. Bize sunduğu onlarca kıyafet içinden kombin yapıp yollayanların ödüllü yarışma sayesinde hediye kazanmalarını mümkün kılıyor. Derginin yanında modayı farklı markalardan takip etmemizi sağlayacak ek yayınlar da bulunuyor. Dergiyi bazı mağazalarda da bulmak mümkün. Çıktığı ilk günden beri takip ettiğim bu dergiyi daha uzun yıllar boyunca almaya devam edeceğim kesin çünkü hem kombin yapmamda yardımcı olan hem de her konuda önerilerine güvendiğim tek dergi olduğunu inkâr etmem mümkün değil.
   Derginin internet sitesi aracılığıyla da içeriği hakkında bilgilere ve önerilere ulaşmak mümkün.

Sinemanın (A)vrupa Alanı

             Kendi halinde bir sinema meraklısı olarak, bilhassa Avrupa Sineması'na bayılırım. Avrupa Sineması,  minimal anlatımlı, kaygısı sanat olan ve başarılı her örneğiyle izleyeni adeta yeniden biçimlendiren bir güce sahiptir. Bu muazzam kültürel oluşuma yıllardır birbirinden usta yönetmenler katkı sağlamışlardır. Avrupa Sineması'nı var ettikleri özgün işleri ile bizler için vazgeçilmez, çok değerli ve özel kılan bu önemli isimlere Jean-Luc Godard, Agnes Varda, Krzysztof Kieslowski, Vittorio De Sica, Michael Haneke ve daha niceleri örnek verilebilir. Bu isimler Beyazperde aracılığıyla sıradanı, kişiseli, öteki kadını, konuşulmayanı, renksizi, sessizi ve kitlesel olan pek çok işte bulamadığımız sadeliği sunmuşlardır biz sinemaseverlere.


         
                Avrupa Sineması'nı konu edinmiş bir mecra var zaman zaman takip ettiğim."Avrupa Sineması" adlı bu site birkaç sinemaseverin bir araya gelmesiyle kurulmuş. Site içeriğinde; filmlerle ilgili notlar, yorumlar, yönetmen röportajları, sinemayla ilgili güncel haberler ve bazı spesifik yönetmen sineması incelemeleri bulunabilir. Sitenin kurucuları, gayelerini şöyle ifade etmişler: Avrupa Sineması internet sitesi, Avrupa Sineması'nı daha geniş kitlelere tanıtmak ve bu filmlerle ilgili ufak da olsa bir tartışma ortamı yaratmak amacıyla kuruldu. 

               Site fikir olarak güzel bir temele dayanıyor. Fakat ne yazık ki yetkin bir sinemaseverin çok zevk alabileceği bir içeriğe sahip değil. Yazılar sinema üzerine derin bir temele dayanmıyorlar. Eleştiriler genelde ortalama kalıyor. Birde site biraz yavaş güncelleniyor.

              Tabi bu sitenin olumlu yanları da mevcut. Her şeyden önce, yazar kalitesi güzel. Yazarların iddiaları iyi bir izleyici oldukları yönünde şekillendiği için zaten sinemacılık iddiaları bulunmadığından yaptıkları iş amatör bir ruh taşıyor. Bu amatör ruh da siteyi samimi kılıyor. Yorumlanan filmler de son derece önemli ve sanat kalitesi yüksek filmlerden oluşuyor. Seçtikleri filmler ve yönetmenler Avrupa Sineması'na ilgi duyan okurları doğru adreslere sevk edebilecek nitelikteler. Birde Avrupa Sineması üzerine çok mecra bulunmaması  gerçeğinden yola çıkarsak bu birkaç sinemaseverin Avrupa Sineması'nı yüceltmeye ve yaygınlaştırmaya çalışarak gösterdikleri sinema emekçisi çabaları takdir toplayacak cinsten.

              Macar yönetmen Istvan Szabo "Sinema dünyayı değiştiremez" derken haklı bir noktaya değiniyor. Fakat kimsenin yadsıyamayacak olduğu sinemanın insanları kesinlikle değiştirdiği gerçeğidir. Avrupa Sineması da bu değişime çok şey katmıştır.

              İzleyin, izlettirin efendim.


http://avrupasinemasi.blogspot.com/


KİMİN SÖZCÜSÜ ?

  Bu yazımda, Türkiye'de  tarafsız  gazeteciliğin  olmadığı  ile ilgili  kalıplaşmış  eleştiriler  sunmayacağım  gibi,  son  zamanlarda  basında  çıkan  Sözcü Gazetesi - THY  polemiğiyle  de  ilgilenmeyeceğim.  Yalnızca  Sözcü Gazetesi  ile  ilgili  genel  bakışımı  paylaşacağım.

  Düşünmek,  eleştirmek  ve   muhalif  olmak  günümüzde  hasreti  çekilen  kavramlar  olmasına  karşın,  bunlara  sahip  olan  az  yayın  organlarımızın  daha  güzel  işler  yaptıklarını  görmek  isteriz  elbette.  Sözcü Gazetesi  de  "muhalif"  kimliğiyle  her zaman sesini  duyurmaya  çalışan  ve  tiraj  tablolarında  ilk onda  yeri garanti  olan  bir yayın organı.

  Gazetenin  isminden  de  anlaşılacağı  gibi "sözcülük"  misyonunu  üstlenmiş  ve  bunu  başarılı  bir  şekilde  de  uygulamış  olduğunu  görüyoruz.  Öncelikle  sözcülüğün  kendi  kendine  yapılamayacağını  belirtmek  isterim.  Yani  bir  sözcü,  sözcülüğünü  yapacağı  başka  bir  oluşuma  ihtiyaç  duyar.  Burada  bu yayın  organının  neyin  sözcülüğünü  yaptığı  tespit  etmemize  hiç  gerek  yok! Zaten  kendisi  bas  bas bağırıyor!  İnsanların  "taraflı  haber"  kustuğu  şu  zamanlarda,  öyle  taraf  olunmaz,  böyle  olunur  ısrarı yerine;  "haber  kalitesi"  üzerinde  ısrar  edilmesi  gerektiği  inancındayım.  Aksi  takdirde,  medya  güvenilirliğinin  sıfıra yakın  olduğu  günümüzde,  bu  yayın  organının (kendi  kemik  kadrosu  da  dahil)  hiç  kimseye  karşı  inandırıcılığını  sürdüremeyeceği  çok  açık.

  Muhalif  gazeteciliğin,  bir  tarafı  itin  malum  bir  yerine  koyarken,  diğer  tarafı  şişirme  bir  aşırılıkla  yüceltmek  olmadığının  anlaşılmasını  diliyor  ve  çok  değerli  yazar  kadrosuna  sahip  olan  Sözcü Gazetesi'nin  daha  iyi,  güvenilir  ve  kaliteli  işler  yapacağına  dair  inancımı  sürdürüyorum.

Pitchfork Media


          Hayatımda müzik çok büyük bir yer kaplıyor. Dinlediğim gruplarla ilgili son haberlere hemen ulaşmak da haliyle benim için çok önemli. Bu haberleri genellikle twitterdan takip ediyorum. Takip ettiğim plak şirketleri, müzisyenler ve farklı müzik haber siteleri içinde bu yazımda Pitchfork Media'dan bahsetmek istiyorum.
          Pitchfork, 1995'ten beri yayında. Genellikle bağımsız müzikle ilgili yazılar bulabiliyorsunuz sitede, özellikle de indie rock ve deneysel müzik çok sevdikleri tarzlar. Pitchfork Media, müzik haberlerini yazdığı gibi albüm kritiklerinde de bulunuyor. Albümleri 0-10 arası puanlandırıyorlar, ancak bu kritik konusunda pek de objektif oldukları söylenemez. Çok beğendiğiniz, muhteşem olduğunu düşündüğünüz bir albümün çok düşük bir puan almış olduğunu görebiliyorsunuz. Müzikalitesi olmayan, hatta kuru gürültü diyebileceğiniz bazı albümler ise çok yüksek puanlar alabiliyor.


          Pitchfork aynı zamanda bir müzik festivali de düzenliyor ve destekleri müzisyenler de oluyor. Pitchfork'ün desteğini almış bir müzisyenin sırtının kolay kolay yere geleceğini söyleyemeyiz!
       
          Genel olarak albüm kritiklerine çok katılmasam da (gerçi The Cure'un Disintegration albümüne 10 vererek gönlümü kazandılar) Pitchfork en son müzik haberlerini öğrenmek için en çok tercih ettiğim medya kanalı. Kendi web siteleri haricinde Twitter, Facebook, Tumblr, Spotify ve Youtube'da da hesapları var. Yabancı müzikle ilgilenenlere tavsiye ederim! :)

          Web sitelerinde ayrıca her yıl "En İyi Şarkılar" listesi yapıyorlar, bu senekine buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
                       


BBC TÜRKÇE

          BBC TÜRKÇE, dünya ve Türkiye gündemini takip etmek için tercih ettiğim haber siteleri arasında ilk sırada yer alıyor.
          Hem dünya gündemini hem Türkiye gündemini takip etmişi oluyorum hem de diğer bir çok haber sitesinde yer alan bir sürü gereksiz habere maruz kalmamış oluyorum. Bana göre BBC TÜRKÇE'de gerçekten önemli haberlere yer veriliyor. Bu sayede gereksiz magazin haberleri ve 3. sayfa haberlerini görmemiş oluyorum. Ayrıca ülkeleri bulundukları bölgelerin başlıkları altında toplamaları da güzel bir uygulama. Örneğin, Orta Doğu başlığına tıkladığımızda, Orta Doğunun genel durumunu, neler olup bittiğini öğrenebiliyoruz. Bunun dışında haber sitesinde herhangi bir reklamın yer almaması, BBC TÜRKÇE' yi tercih etmemin diğer bir sebebi. Çünkü bazı haber sitelerine girdiğimizde haberi okurken bile karşımıza reklam çıkabiliyor ve bu beni çok rahatsız eden bir durum.
     
         Sade şekilde düzenlenmiş bir haber sitesi olması, başlıklarının net ve tarafsız oluşu, yer verilen haberlerden yeterli ve gerekli alabiliyor olmam nedeniyle BBC TÜRKÇE' yi takip ediyorum.
     
 

29 Aralık 2012 Cumartesi

HOME SWEET HOME




Sosyal iletişim araçları denildiğinde ilk aklıma gelen ve muhtemelen en çok kullandığım araç televizyon. Sadece benim değil türk insanında bağımlısı olduğu birşey. Eskiye göre izleme oranım düşse bile yine de vazgeçemiyorum. Ama çoğunuzun aklına geldiği gibi ilgi alanım Türk kanalları veya Türk dizileri değil. İzlemekten büyük zevk aldığım kanal, Home Tv. Digitürk 17. Kanalda yayınlanmakta olan Home Tv genellikle yemek programları üzerine kurulu. Kanalın içerisinde en sevdiğim program. Project Runway’di. Di diyorum çünkü bir süre önce yayından kaldırıldı. Şimdilerde ise ‘Jamie Oliver’ın programını sıkça izlemeye çalışıyorum. Bunu tercih etmemin sebebi de büyük ihtimalle damak tadıma daha yakın yemekler yapması. Yemek yapmayı ve yemeyi sevdiğim gibi izlemekten de büyük zevk alıyorum.



Bir de ‘Cupcake Wars’ diye bir program mevcut. Ona da tesadüftür ki bu ara çok sık denk geliyorum. Burda da 2 grup cupcake ve standlarını hazırlayarak yarışmayı kazanmaya çalışıyorlar. Şimdi aklınıza ne kadar basittir diye bu düşünce gelmesin. Programı bir kere izleyince ne kadar çok farklı cupcake olduğuna inanamazsınız. En son izlediğimde karpuzlu cupcake yapıldı. İlginizi şimdi çeker belki.

Sonuç olarak keyifle şu soğuk kış günlerinde battaniyenin altında televizyon izlemek favori aktivitem. Home Tv de bana eşlik ettiği sürece değmeyin keyfime.


Birde size yılbaşı için bir öneri...



BUGÜN NE GİYSEM FURYASI

Bugün Ne Giysem? programı üç sezondur Show TV'de yayınlanmakta. Program gündüz kuşağında özellikle kadınlara hitap etmekte. Bu programı modadan hoşlandığım için başlarda takip ediyordum. Daha sonra program herkes tarafından bilinir hale geldi, oldukça popüler oldu. Sezon sonunda düzenledikleri gala ile sezonun en şık kadınını seçiyorlar. Bu tarz kafa dağıtan farklı alanlarda programların olması güzel bir şeyken modanın ve kıyafetin bu kadar önemli hale getirilmesi bence toplum üzerinde o kadar da yapıcı bir etki yaratmadı. 

Programa katılan kadınlar jüri üyelerine kendilerini beğendirmeye çalışıyorlar. Ve sonunda da büyük ödül 100.000 TL kazanıyorlar. Bu konseptte bir yarışmanın ödülünün 100.000 TL olması bence çok fazla. Yani bu program insanları daha bakımlı olmaya, güzel giyinmeye itiyor olabilir ama şık olmanın ödülünün 100.000 TL olması bir tek bana mı garip geliyor? 

Fark ettiyseniz bu sezon galaya kalan son 18 kadının hepsinin vücutları manken gibiydi. (Birinci olan Rana Hanım dışındakiler ki kendisi 80 yaşında) Şıklık ile fiziksel özellikler birbirine bağdaştırılıyor. Ki bence bu dünyanın karşılaştığı çok büyük bir sorun günümüzde. Jürinin de mankenlerden oluşması şıklık ile vücut biçimlerinin sanki yüzde yüz ilişkiliymiş gibi görülmesine neden oluyor. İdeal kadın tipi o şekilde oluşturuluyor. Naomi Wolf'un "beauty myth" adlı bir konuşması dünyanın bu sorun ile yüzleşmesini açıklıyor.

Bu iki video bize yansıtılan "ideal kadın" tipini ve toplumdaki kadınlara olan etkisini eleştirmekte ve açıklamakta. Bu programda şişman olan kadınlar 
zayıflatılmaya çalışıyor. Yani sağlık sorunu olup olmadığını bilmeden, kilosu fazla olsa bile sağlığına zarar verip vermediğini bilmeden yarışmacının zayıflaması öneriliyor. O yarışmacı o şekilde mutlu mu hayatından memnun mu sorulmadan ondan şıklığın bir getirisiymiş gibi zayıflaması bekleniyor. (Elvira Karadavut zayıflama sözü)

Bugün Ne Giysem? programı kıyafetler, moda ve şık olma hakkındaymış gibi görülse de. İzleyicileri etkilediğini düşünüyorum. Sanki herkes bu programda gösterildiği gibi şık olmak zorundaymış ve manken gibi vücuda sahip olması gerekiyormuş gibi gösteriliyor. 

Programın 2012 galası ratinglerde üçüncü sırayı aldı. Facebook sayfasını 68,240 kişi beğenmiş ve 1,959 kişi Bugün Ne Giysem? hakkında konuşuyor. Bugün Ne Giysem? programının insanlara yayıldığını görüyoruz ve 2000'e yakın kişinin kıyafetler hakkında konuştuğunu görüyoruz. Şıklığın çok büyük bir sorun haline gelmesini sağladı bu program bence. Yani şıklık konusu gündeme geldi ve kişisel bir şey olan bu kavram genelleştirilmeye ve standartlaştırılmaya başladı bu programla birlikte. Kadınların ise kendilerini eleştirmesine, ideal kadın ve ideal şıklık yarışına girmelerine neden oldu. 

28 Aralık 2012 Cuma

Türk Televizyonun Gerçeği: Flash Tv


                Benim için televizyon kanalları şöyle ayrılır; ulusal kanallar, belgesel kanalları, haber kanalları ve Flash tv...

                En etkili iletişim araçlarından biri olan televizyon özellikle de 1987’de ilk özel televizyon kanalı Star Tv’nin yayın hayatına başlamasıyla, Trt döneminden kalma ciddiyetten biraz olsun sıyrılmaya başladı. Tv dizileri, gündüz kuşağı programları, talk showlar... İzleyici sayısı ve izleyicilerin demografik özellikleri çeşitlendikçe farklı çeşitte ve çok sayıda yeni televizyon kanalları kurulmaya başladı. Şuan karasal yayın yapan kanallar, uydu kanalları, kablolu kanallar gibi çok farklı çeşitte hatta hd özelliği taşıyan aynı kanalın daha gelişmiş yayın özelliklerine sahip olanı şeklinde birçok tv kanalına sahibiz. İşte bunların içinde bence bir fenomen: Flash Tv.
                Düşünüyorum da nasıl yani? Flash Tv nasıl hala yayın hayatına devam ediyor? Benim gibi komik bulduğu ve şaşkınlıklar içinde kaldıkları için mi izliyor insanlar ve böylece ratingleri mi artıyor yoksa gerçekten beğenerek, severek izleyenler de var mı? Bana en mantıklısı şu geliyor: Kanal yöneticileri öncelikleri kendilerini eğlendirmek için kurdular bu kanalı.
                Her kanalın en ciddi programı olarak gördüğümüz haberler bile Flash Tv’de bir başka. Gökhan Taşkın’la ana haber hiç izlemediyseniz ne demek istediğimi anlayamazsınız. Her şey farklı bu kanalda; her şey yapılıyor. Mesela stüdyoya hapishane konsepti kuruluyor, Dilber Ay hapishanedeki vatandaşlarımız için türküler okuyor, onların mektuplarını alıyor, dertlerini paylaşıyor. Önemli tarafı şu ki; hapishanedeki vatandaşlarımız tarafından çok beğenildiğini ve belki de bu programda kendilerini bulduklarını düşünüyorum. BU açıdan bakarsak belki de Flash Tv önemli bir açığı doldurdu ve çok başarılı bir televizyonculuk hareketi yaptı.
                Bir evlilik programı düşünün, adı: ‘’Ne Çıkarsa Bahtına’’ olsun. Evet aslında gerçekten de öyle değil mi? Bir tv kanalına çıkıp eş aramak başka nasıl anlatılır ki? Ne çıkarsa bahtına... Ben açıkçası Flash Tv’nin evlenme programını veya Yalçın Abi’nin kayıpları bulduğu programı eleştirmeyeceğim. Çünkü çok büyük kanallarda olan diğer evlenme veya kayıp bulma programları da bunlardan farklı değil. Esra Erol’un yaptığı evlenme programındaki evlenme adayları biraz daha süslü ve program daha çok izlenen bir kanalda diye bu onu Ne Çıkarsa Bahtına’dan farklılaştırmıyor. Televizyonculuğun yozlaşmış hali belki şeklen farklı ama Flash Tv’de de başka büyük kanallarda da aynı. 
                Flash Tv’den bahsetmişken bir televizyon fenomeni Yalçın Çakır nam-ı değer ‘’Yalçın Abi’’’nin kayıp bulma programından bahsetmeden geçemeyeceğim. Bence bu program YouTube’a içerik üretmek için yapılmış olmalı. Bazı yerlerinde artık bu kadarda olmaz dedirtip beni katılımcıların kast ajansından olup olmadığı konusunda çelişkiye düşüren bir program.
                Her kanal aynı türde yayın yapacak, kaliteli olacak diye bir kaide olamaz. Zaten burada kalite dersem kalitenin ölçütleri, ne kaliteli ne değildir, televizyonculuk etiği nedir gibi birçok başka konuyu da konuşmak gerekir. Benim burada asıl bahsetmek istediğim Flash Tv’nin yaptığı yayının farklılığının ne kadar kabul edilebilir olduğu. Belki de belirli bir kesim için gerçekten tatmin edici ve beğenilen bir kanal fakat benim için bir komedi ögesi olmaktan ileri gidemeyeceği muhakkak.

Araba Bir Tutkudur


Benim için araba bir tutku hayatımın en önemli parçalarından. Durum böyle  olunca ilgiyle takip ettiğim dergilerin başında bir araba dergisi olan autocar bulunuyor. Autocar ülkemizde oldukça fazla ilgiyle takip edilen bir araba dergisi ve dünyayın ilk otomobil dergisi sloganı ile ülkemizde satışa çıkartılıyor. Aynı zamanda autocar dergisi Turk Medya Grubu bünyesinde bulunuyor. Var olan araba tutkumdan ötürü derginin içeriğinde sunulan yeni arabalar olsun , ihtişamlı spor araçlar olsun , araba hakkında yer alan makaleler olsun hepsi ilgi çekici olmakla beraber okurken bunların hepsinden büyük bir haz duyuyorum. Araba hakkında ki yenilikleri heyecan ile takip edip bekliyorum. Autocar dergisini diğerlerinden ayıran ise okuyucularına sunduğu kalite. Diğer araba dergilerini okuyunca autocar dergisinin incelemelerinin bir üst sınıfta olduğunu anlamak mümkün. Benim için araba bir tutku olunca takip ettiklerimin başını araba dergisi olan autocar alıyor.