19 Ocak 2013 Cumartesi

KURUMSAL İLETİŞİM MUHABBETLERİ

   Geçtiğimiz günlerde katılmaya zorunlu olmaktan epey memnun kaldığımız PRCC Kurumsal İletişim Sohbetlerindeydik. Hepimizin bildiği ve acı içinde maruz kaldığımız "N'olcak şimdi okul bitince, ne olacan sen?" sorularına verilecek -bence- en afili cevaplardan biri karşımızda duruyordu, Pepsico Kurumsal İletişim Müdürü Didem Şinik. -Ben akademisyen olmayı düşünüyorum, diyen onlarca arkadaşımı elbette dikkate almıyorum, hepimiz akademisyen olamayız arkadaşlar, bazılarımız hele hiç olmasın.-

   Sohbetin dikkate değer bir bölümü "Kola sağlığa zararlı, cips de öyle, nasıl olacak bu işler?" sorularıyla geçti. Verilen cevaplar bana tatmin edici göründü. Ancak bazı arkadaşların bu durumu "Bir  iletişimci elbette ki şirket hatalarını ört bas edecek." şeklinde tercüme ettiler. Alınacak ders bir, geleceğin iletişimcisi olarak ağzınla kuş da tutsan herkesi inandığın şeye ikna edemeyebilirsin.

   Çıkışta karşıt görüşlü iki grup olarak bahçede kapıştık. Gruplar ikiye karşı bir olduğundan ve aşırı hararetten ötürü uzlaşamadan ayrıldık. Az ötede ayrılan iki kişilik grup olarak yine kapıştık ve yine uzlaşamadık. Karşıt gruptaki arkadaşımız, anladığım ve daha önce benim de düşündüğüm kadarıyla "bir insanın tek amacı kârını maksimize etmek olan bir tüzel kişiliği, nasıl olup da kimliğine dahil edebileceğini" anlamıyordu. Bunu ahlak dışı buluyordu, biz de işin ahlaki kısmıyla hiç ilgilenmediğimizi söyleyerek fitili ateşledik. Evet, hem ahlakla, idealle pek işimiz kalmamıştı, bu beylik kavramlarla düşünmüyorduk, kavramların içi boşalıyor, buruşup pörsüyordu. Hem ayrıca ahlaksızlık bunun neresindeydi? Hepimiz bu çarkın içinde değil miydik? -Daha değildik tabi.Peki olmaya can atmıyor muyduk?-

   Peki bir gelecek tasavvuru uğruna karşımıza aldığımız can arkadaşımız haksız mıydı? Elbette değildi. Sistemin yanlışlığı ve düzeltilebilirliğine olan umudun gün geçtikçe azalması yüzünden tüm uluslar arası şirketlerin belini yere vurmak arzusu hepimizin içine doğuyor zaman zaman. Hatta bunları yazarken ben de kendimi tartıyorum bir daha, bir anda asla olmayacak güzel bir geleceğe mi inanıveriyorum acaba? O günden bu güne ne ve ne kadar değişmiş olabilir?


     Elbette hiçbir şey göründüğü kadar hızla değişmiyor. Ancak değişim kaçınılmaz. İnternete iman etmiş biri olarak herkesin ipinin pazara çıkmasından, geçmişiyle yüzleşip ders almasından ve kendine herkes için faydalı olacak yeni bir yön çizmesinden memnunum. En azından sohbet boyunca aldığım mesaj buydu. Bardağın dolu tarafına mı bakmışım, dibindeki su damlasına mı yoksa?

    Ve evet, şirketler yapıları gereği bazı yanlışlıkları sürdürmek durumundalar. Ancak "sütten çıkmış gibi bembeyaz" biri bu karanlık ve acılarla dolu dünyanın sorumluluk altında kalacağı bir parçası olmayı reddeder. Ancak tertemiz biri çocukça bir inatla "Ben oynamıyorum." der. Ancak gözlerini sıkı sıkı yummuş biri bütün hayatımızın çoktan ele geçirilmiş olduğunu görmezden gelebilir.

    İletişimci olmaya çok geç karar verdim ve ilk zamanlar ben de bu camiada bir yerimin olamayacağını düşünüyordum. Böyle düşünmek bana sadece tembellik etmek ve zaman kaybetmek üzere güçlü bir motivasyon sağladı. Eğer "Şehir şebekesinin dışına çıkıp elektriğimizi güneş enerjisiyle üreteceğiz, suyu da eşekle taşıyacağız, geliyor musun?" derseniz, kedilerimi de alır gelirim dostlarım; böyle bir teklifiniz yoksa ben yapılmış ve yapılacak olan tüm yanlışlara biraz kendimden bulaştırma cesaretimi topladım. Yarın kimler adına konuşacağız, kimlere danışmanlık edeceğiz, kimleri temsil edeceğiz; bilmiyoruz. Yarın hangi büyük gruplar neye evrilmiş olacak, hangi yasalar yıkılmış, yerine neler konmuş olacak, gündemimizde bugün hayal bile edemediğimiz ne olacak; bilmiyoruz. bugün yapılmakta olan işleri onlardan hiçbir şey öğrenemeyecek kadar katı yargılamak sadece bizim zararımıza olacaktır.

    Sevgiler.

0 yorum:

Yorum Gönder