Kırmızı, leziz bir elmayı ısırıyorsunuz ve bir kurt size selam çakıyor. The Corporation da gösterdikleriyle o kurt gibi selam çakıyor. Şirketlerin tamamının etik dahilinde hareket etmediğini biliyoruz ancak belgeselin sunduğu bazı örnekler "Bu kadar da olmaz!" dedirten cinsten.
Şirketler için Sanayi Devrimi'nin çocukları diyebiliriz. Ancak bu çocukların bazıları büyüdükçe tıpkı Dr. Frankenstein'ın eseri gibi oluyor ve kontrolden çıkabiliyor, tek amacı daha fazla kar elde etmek oluyor. İşçinin, ürettiği her bir ceket için 0.74$ aldığı ve bu ceketin bize 178$'a satıldığı bir gerçeklikte yaşıyoruz. Bu gerçeklikte hayatımızı tehdit eden şeyler de önemli rol oynuyorlar. Örneğin Monsanto "Daha fazla süt, daha fazla kar" mantığıyla ineklere Posilac vererek, rBGH'le deney yaparak tüketiciyi zehirliyor ve de bundan neredeyse hiç suçluluk duymuyor. Bir yerden sonra da psikopatlaşarak yeni bir boyut kazanıyor.
Bir gün içinde farketmeden bir çok reklamla karşılaşıyoruz. Gizli ajan misali hayatımıza yerleştirilen bu reklamlar tüketici algısını kendi çıkarları doğrultusunda şekillendiriyorlar. Ancak tüketiciler de bu durumdan çıkar sağlayabilirler. İki üniversite öğrencisinin kendilerini birer "ayaklı billboard" gibi sponsorluğa açık hale getirdiklerini görüyoruz. İki tarafın da karlı olduğu bir senaryo bu. Başka bir senaryoda ise Pfizer'ın bulunduğu çevreyi iyileştirmeye, daha yaşanılabilir kılmaya çalıştığını görüyoruz. Ancak bu daha önce ödediği 20,000,000$lık cezayı unutturabilir mi?

Bu belgeselin yayılanmasının üzerinden dokuz sene geçti. Ancak anlatılanlar halen devam eden durumlar. Bazı şirketler politikalarını değiştirmiş olabilir ancak kapitalist sistemde etik unsurlarını göz ardı etmenin ayakta kalmanın en kolay yolu olduğu gerçeği değişmedi.
0 yorum:
Yorum Gönder